
Eğitimsiz Öğretim
Eğitimsiz öğretim… Aslında daha çok eğitim ve öğretim olarak duymaya alışkın olduğumuz kelime çiftinden bahsedeceğim. Okullar yaklaşık iki yüz yıldır hem eğitim hem de öğretimin bir arada yürütüldüğü, topluma katkı sağlaması amaçlanan bireylerin yetiştirildiği kurumlar olarak faaliyet göstermektedir. Eğitim ve öğretim iki ana başlıkta ele alındığında, çocuk eğitimi için daha çok çocuğun sosyal uyum ve duygusal becerilerini geliştirmek, topluluk içerisindeki rolünü benimsemesine katkı sağlamak, entelektüel birikimine katkı sunmak, sorgulama ve yaratıcılık gibi yetilerini geliştirmeyi desteklemek ve elbette ailenin ev sürecinde ele aldığı evrensel etik değerleri destekleme süreci ön plana çıkmaktadır. Öğretim ise daha çok akademik içeriğin sunulması, pekişmesi ve yapılandırılması üzerine kurulmaktadır.
Eğitim ve öğretim süreci, okulların planlamalar yaparak çocuğun bütünsel gelişimi için derinlemesine çalıştığı iki ana kategoriyken son dönemlerde birçok ailenin ağırlıklı olarak öğretim sürecine yoğunlaştığı kanaatindeyim. Buna etki eden birçok faktör olabilir ancak en önemli faktörün çoktan seçmeli sınavlara dayalı bir rekabet ortamının olması ve bu ortamın da ebeveyni kaygılandırıyor olması olduğu düşünülebilir. Bir çocuğa henüz dört yaşında okuma yazma öğretmeye çalışmak, ilkokula yeni başlamış bir çocuğu Bilsem gibi akademik başarı ölçme amacıyla kurulmamış bir oluşuma dahil etmek için test kitaplarıyla (!) soru çözdürmeye çalışmak… Bu örnekler arttırılabilir. Ancak göz ardı edilen hayati kazanımlar var. Bunlardan biri dört yaşında bir çocuğun dil gelişiminin desteklenmesi gerektiği bu sebeple ona kitaplar okunması, resimli kitaplar verilmesi, kitaplarda gördükleriyle ilgili anne babanın da desteğiyle diyalog oluşturmaya çalışılması gerçeğidir. Çocuğun asıl ihtiyacı olan şey budur. Yedi yaşında ortalama zekaya sahip bir çocuğu üstün yetenekli olarak kodlayıp Bilsem sınavına yönlendirmek, başarısızlık durumunda ciddi özgüven kaybı demektir. Oysaki özgüvene en çok ihtiyaç duyulan dönem ilkokul dönemidir.
Biz sadece öğretim aşkına başka bir değişle sadece akademik başarı düşüncesiyle nereye varabiliriz? Mutlu çocuk mu öğrenir yoksa öğrenen çocuk mu mutlu olur? Bir sınıf öğretmeni olarak bu soruya cevabım amasız fakatsız mutlu çocuk öğrenir olacaktır. Burada mutlu çocuk yetiştirmeyi haz odaklı çocuk yetiştirmekle bir tutmamak gerekir çünkü öğretim faaliyetlerine odaklanmış ebeveynlerin düştüğü en büyük yanılgı da budur. Haz odaklı yani her istediği yerine getirilen çocuğun mutluluğu anlıktır. Eğitimli bir çocuğun mutlu olabileceği ancak sadece öğretim faaliyetlerine odaklı yetiştirilen çocuğun mutlu olamayacağı kanaatindeyim. Maslow’un piramidini bilirsiniz. Bunu çocuk yetiştirme yöntemine uyarlayacak olursak; öğretim faaliyetleri özellikle ilkokul için piramidin en tepesidir. Anne babalar piramidin en altından en üstüne kadar tırmanmadan yatırımı doğrudan en üste yaparlarsa o piramit temeli sağlam olmayan bir piramit olacaktır. Eğitimsiz öğretim olmaz.
Çocukların tutum ve davranışlarını yakinen takip etmek bu hususta öğretmen ile iş birliği içerisinde olmak, çocuğun gelişim süreci ve devam eden yıllarda kazanacağı doğru tutum ve alışkanlıklar için hayati öneme sahiptir. Unutulmamalıdır ki akademik başarı yaşam başarısını garanti etmez. Yaşam başarısı akademik başarıyı da içinde barındıran en değerli unsurdur; yatırım ve planlama çocuğun gelecekteki yaşam başarısı üzerine yapılmalıdır.